30 Apr
SÜRMENE EFSANESİ

   Şiirlere ilham kaynağı, şarkılara güfte, filmlere sahne, efsanelere konu olmuş, şirin ilçem, Sürmene'm. Senden uzak kalmanın hasretiyle, sana ait olan tüm anılarım, şirin bir efsane gibi zihnimde sürekli canlanır. Seni anlatmak, sanırım seni anlamaktan çok daha zordur.

Şair Orhan Veli’nin dediği gibi:

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel

Kelimelerin ise kifayetsiz olduğunu

Bu derde düşmeden önce

Bir yer var biliyorum

Her şey söylemek mümkün

Epeyce yaklaşmışım

Duyuyorum anlatamıyorum


    Ben de kelimelerin kifayet ettiği ölçüde, Sürmenemle ilgili hatıralarımı, hayallerimi, hasretlerimi ve sitemlerimi dile getirmeye çalışacağım.

   Hep merak etmişim, hala çocukluğumdaki gibi çılgın mı akar Sürmene’nin deresi? Bulanık mıdır hala suları? Nedir bu derenin öfkesi, yıllardır sürüp gider? Sanırım kızmış kendini terk eden insanlara. Siz mi beni terk ettiniz, ben de sizin ağaclarınızı, topraklarınızı sürükler dökerim denizlere. Kızma be güzel nehir, terk etmedik Sürmene’yi, ekmek almak için gittik gurbete, döneceğiz bir gün elbet, ölü veya diri.

   Hasretin bir yandan içimizi yakarken, terkedilmişliğin daha çok yıkıyor bizi Sürmenem.Cam fanus içinde korunması gereken bu şirin ilçe, maalesef pasaklı pasaklı dolaşan dünyalar güzeli bir kıza benziyor. Acilen bu güzel kızı giydirip, süsleyecek usta bir modacıyaihtiyacı var Sürmene’nin.

    Bir Arap turist, gezer baştanbaşa Karadenizi, Uzungöl senin, Sürmene benim… Gezi biter, döner memleketine. Sorar hemşerileri, hadi anlat bize Karadenizi, Uzungöl’ü, Sürmene’yi.

   Başlar heyecanla anlatmaya: Yemyeşil bir tabiat, masmavi bir deniz, boy boy ağaçlar, rengârenk çiçekler, gürül gürül akan sular, ötüşen kuşlar ve neşeli insanlar, derken öfkeyle keserler hemşerilerinin sözünü: Yahu sen bize cenneti değil, Sürmene’yi anlat. Bilmem bu sözler den sonra ne denebilir ki? Belki bir şey denebilir, yabancılar kadar kendi cennetimizin farkında değiliz.

    Sürmene insanı müteşebbis ve çalışkandır. Hepsi lider ruhlu insanlardır. Belki de kendi aralarındaki anlaşmazlıkların sebebi de budur. Başka toplumlarda bir iki lider çıkar, diğerleri de ona uyar, pek bir sorun yaşanmaz. Ne yapalım en iyi liderler bu topraklarda yetişiyor.

    Genel anlamda Karadeniz, özelde de Sürmene insanı çok maharetlidir. Sürmene bıçağının keskinliği, Sürmene insanının keskin zekâsından kaynaklanıyor. Yoksa çelik her yerde çeliktir. Karyola bacağından ondörtlü tabanca yapan, plansız, projesiz dünya harikası gemiler inşa eden bu insanlara fırsat verilsin, inanın ki uzay gemisi bile yaparlar.

    Çilekeştir memleketimin insanı... Adeta taştan çıkarır ekmeğini… İki büklüm olur ağır yüklerin altında, çıkarken patikaları. İçine su dolmuş kara lastiklerinden kurbağa nameleri dinler… Kendi yolunu kendisi yapar kazmayla, kürekle… Hizmette son sırada kalsa da, asla küsmez devletine. Vatan, bayrak, din, şahadet denince en önde koşar, benim vefalı, eli öpüle sice insanlarım.

   Salıpazarı Sürmene’nin haftalık bayramıdır. Alanlar, satanlar, bağırıp çağıranlar… Bir taraftan gelir peynir reyhası, bir taraftan pazarcının narası: Kaçırma vatandaş yayla peynirinin hası burada, yayla çayı, koklamadan almayın… Ey gidi günler.

    Yaylalardan bahsetmeden geçmeyelim. Ne de olsa on beş doktora bedeldir Sürmene'min yaylaları. Yayla zamanı farklı bir heyecan sarar çilekeş insanlarımın yüreğini. Bırak insanları hayvanlar bile süslenir bir gelin gibi. Analar en güzel keşanlarını alır başlarına, genç kızların heyecandan adeta yürekleri fırlayacak yerinden… Giyerler en güzel elbiseleri, al al olmuş elma yanaklarından inci inci terler boşalır, bitmek tükenmek bilmeyen yayla yollarında. Genç delikanlılar bir yaş daha büyümüşler, pek havalı yürürler kenardan kenardan… Çaktırmadan bir göz göze geldi mi yavuklusuyla, onun olur artık bütün dünyalar.

    Yayla yolunun en tatlı anları oturum yerlerinde geçer. Genelde soğuk bir suyun başıdır. Doya doya çekerler ciğerlerine ilk yayla havasını, hayvanlar adeta koklayarak, hasret gidererek otlar bayırları. Açılır heybeler, çıkar nar gibi kızarmış keteler, türküler söylenir, horonlar oynanır, oturum yerleri bir anda dönüşür panayır yerine. Hey gidi günler hey, şimdi gel de ağlama.

    Söyledikçe söyleyesim geliyor. Biz çocukken her şey daha mı güzeldi, yoksa çocuk olduğumuz için mi her şey bize çok güzel gelirdi? Çocukluğumdaki Sürmene’yi çok özlüyorum. Siz hiç gürgen ağacında üzüm yerdiniz mi, biz yerdik, fındığın en makbulü komşunun bahçesinden olanıydı. Armut ağacından atlardık karaymışın dalına. Şimdi gurbette tutunacak dalımız kalmadı Sürmenem.

    Ne güzel de öterdi baharın müjdecisi kuku kuşları, hala çakal ulumalarıyla şenlenir mi meşeler? Hala tatlı tatlı şakır mı Mustafacık kuşları? Hala Sürmene pidesi benim çocukluğumdaki kadar lezzetli midir?

   Sürmene'm, benim efsane beldem, hayalim, geleceğim, seni anladım ki anlatmak ne mümkün, seni yaşamak gerekir. Kavuşmak ve ebedi ayrılmamak dileğiyle hoşça kal Sürmene'm.


Ali ERKOL

10.10.2006

Saat:19:32


Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.